Sri Ramakrisna. Hikayeler

ßõüÿ Ìóñòàôàîãëó
Sri Ramakrisna

HIKAYELER

Bilgelik Isigi

ISBN: 978-5-4493-3614-9
         
(Tercume - Yahya Mustafaoglu ve Nimedita Sarasvati)
 


DUNYA
 
ISTE DUNYA BUDUR!
 
Bir keresinde Hriday buraya bir inek getirmisti. Bir gun inegi otlamasi icin bahcede iple bagladigini gordum ve ona; “Hriday, neden inegi her gun buraya bagliyorsun?” diye sordum. O ise; “Amca” dedi, “Ben inegi koyumuze gonderecegim. O iyice guclendiginde ise onu sabana baglayacagim.” Ben bu sozleri duyar duymaz dusunmeye basladim; “Ilahi Maya’nin oyunlari ne kadar da anlasilmaz! Kamarpukur ve Sihore Kalkuta’dan o kadar uzak ki! Bu zavalli inek tum o yolu gitmek zorunda. Sonra o buyuyecek ve en sonunda ise sabana vurulacak. Iste dunya budur! Iste maya budur!” Ve sonra Samadhi’ye girdim. Ancak uzunca bir sure sonra donebildim.
 

 
DUNYA ORMANINDA
 

Bir keresinde bir adam ormandan gecerken uc hirsiz onun uzerine atlamis ve her seyini calmis. Hirsizlardan biri; “Bu adami canli birakmanin ne anlami var?” demis ve boyle diyerek kiliciyla tam onu oldurecekken, ikinci hirsiz onu durdurmus ve; “Hayir, yapma! Onu oldurmenin ne anlami var? Onun ellerini ve ayaklarini baglayip burada birakalim.” demis. Hirsizlar adamin ellerini ve ayaklarini baglamis ve oradan uzaklasmislar. Bir sure sonra ucuncu hirsiz geri donmus ve adama; “Cok uzgunum. Canin yandi mi? Ben simdi senin kurtaracagim.” demis. Adami ozgur biraktiktan sonra hirsiz; “Benimle gel. Seni otobana goturecegim.” demis. Uzunca bir sure sonra yola ulasmislar ve orada adam hirsiza; “Bayim, siz bana cok iyi davrandiniz. Sizi evime davet ediyorum.” demis. Hirsiz ise; “Hayir, olmaz!” diye cevap vermis; “Ben senin evine gelemem. Polis beni orada bulacaktir.”
 

Bu dunya ormandir. Buradaki uc hirsiz ise sattva, rajas ve tamas’tir. Onlar Gercek Bilgi adamini soymuslardi. Tamas onu yok etmek ister. Rajas onu dunyaya baglar. Fakat sattva onu rajas ve tamas’in baglarindan kurtarir. Sattva’nin korumasi altinda insan, ofkeden, tutkudan ve tamasin diger kotu etkilerinden korunur. Ancak sattva da bir hirsizdir. O, insana Gercek Bilgiyi veremezse de onu Yuce Tanri’ya giden yola goturur. Ve onu o yolda birakirken; “Oteye bak. Iste senin evin orada.” der. Ancak sattva bile Brahman bilgisinden cok uzaktir.
 
 
DUNYA INSANLARI NE HALE GETIRIR
 
Kamarpukur’da bir cocuk iken Ram Mallick’i cok seviyordum. Fakat sonra o buraya geldiginde ona dokunamadim bile. Ram Mallick ve ben cocuklugumuzda cok iyi arkadastik. Gece gunduz beraberdik, birlikte uyurduk. Ben on alti veya on yedi yasina geldigimde insanlar; “Eger birisi kadin olsaydi birbirleriyle evlenirlerdi.” derlerdi. Her ikimiz de bu evde oynardik. Ben o gunleri cok iyi hatirliyorum. Onun akrabalari tahtirevanlarla gelirlerdi. Simdi onun Chanak’da bir dukkani var. Ben onu uzun zamandir gormemistim. O gecen gun geldi ve burada iki gun gecirdi. Ram cocuklarinin olmadigini soyledi, kendi yegenini buyutmus fakat cocuk olmus. O bana bunu ic gecirerek anlatti, gozleri yaslarla doldu, o yegeni icin yas tutuyordu. Sonra bana, cocuklari olmadigi icin karisinin tum sefkatinin yegene adadigini soyledi. Ve karisi simdi cok buyuk uzuntu icindeymis. Ram ona; “Sen delisin. Yas tutmakla eline ne gececek? Benares’e mi gitmek istiyorsun?” demis. Gordugunuz gibi o karisina deli diyebiliyor. Cocugun uzuntusu onu iyice bozmus. Ben artik onun icinde deger bir sey kalmadigini gordum.
 
 
DUNYANIN INSANLARI
 
SINIRLENDIKLERINDE
 
“Goruyorsun”, diyor Jadu’nun annesi bana; “Biz kendi yerimizdeki gosteride para toplamiyoruz. Diger sadhular her zaman para istiyor fakat sen istemiyorsun.” Dunyevi insanlar para harcamalari gerektiginde sinirlenirler.
 
Bir yerde teatral bir gosteri sergileniyormus. Bir adam onu gormeyi cok istiyormus. Oraya gittiginde seyircilerden para toplandigini gormus ve sessizce oradan ayrilmis. Baska bir yerde baska bir gosteri sergileniyormus. Adam oraya gitmis, arastirmis ve para toplanmadigini gormus. Orada buyuk bir kalabalik varmis. Kalabaligin icine dalmis ve salonun merkezine ulasmis. Kendine cok guzel bir koltuk bulmus ve gosteriyi zevkle izlemis.

 
TUM DISLER DUSTUGUNDE
 
Size bir hikaye anlatayim. Bir adam Durga Puja’yi kendi evinde buyuk bir tantana ile kutlarmis. Gunesin dogusundan batisina kadar keciler kurban edilirmis. Fakat birkac yil sonra kurban verilmemeye baslanmis. Sonra oradaki adamlardan biri; ”Efendim, nasil oluyor da sizin evinizdeki kurban verme toreni bu kadar sonuk geciyor?” diye sormus. Adam ise; “Gormuyor musun? Artik benim dislerim kalmadi.” diye cevap vermis.
 

GERCEKTEN DE BOYLE INSANLAR VAR!
 
Onlarin ‘Bilim’ inde Tanri’nin insan seklini alabileceginden bahsedilmiyor, o halde onlar buna nasil inanabilirler? Gercekten de boyle insanlar var!
 
Su hikayeyi dinleyin. Bir adam arkadasina; “Korkunc bir patlama ile bir evin yikildigini gordum.” diyor. Bunu soyledigi arkadasi ise ;ngiliz egitimi almis ve ona; “Bir dakika, gazeteye bakayim.” diyor. Gazeteyi okuyor fakat bir patlama ile yikilan evle ilgili haberi bulamiyor. Sonra arkadasina donup; “Ben sana inanmiyorum. Bu haber gazetede yok, oyleyse soylediklerinin hepsi yanlistir.” diyor.
 
 
OKUZUN PESINDEN AYRILMAYAN CAKAL
 
Bir zamanlar bir cakal, bir okuz gormus ve onun pesini birakmamis. Okuz dolasip duruyor ve cakal onu takip ediyormus. Cakal soyle dusunuyormus; “Orada okuzun testisleri sallanip duruyor. Elbet bir zaman onlar yere dusecek ve ben onlari yiyecegim.” Okuz yere yatip uyudugunda cakal da yatiyormus ve okuz hareket ettiginde cakal onu izliyormus. Bu sekilde pek cok gun gecmis fakat okuzun testisleri bedenine bagli kalmaya devam etmis. Ve sonra cakal hayal kirikligi icinde oradan uzaklasmis.
 
Bu dalkavuklarin da basina gelir. Zengin adamin kendileri icin kesenin agzini acacagini sanirlar. Fakat ondan herhangi bir sey almak cok zordur.
 
 
DINDAR GIBI GORUNEN YAGMACILAR

Bir mucevher dukkani olan bir kuyumcu varmis. O boynundaki boncuklarla, elindeki tespihle ve alnindaki kutsal isaretlerle gercek bir dindar, bir Vaisnava gibi gorunuyormus. Dogal olarak insanlar ona guveniyor ve is icin onun dukkanina geliyorlarmis. Onlar boylesine dindar bir insanin kendilerini asla kandirmayacaklarini dusunuyorlarmis. Ne zaman dukkana bir grup musteri girse onun yaninda calisanlardan birinin; “Kesava! Kesava!” dedigini, bir sure sonra digerinin; ”Gopal! Gopal!” dedigini, bir ucuncunun; ”Hari! Hari!” diye mirildandigini duyarlarmis. Son olarak birileri; ”Hara! Hara!” dermis. Simdi biliyorsunuz ki bunlar Tanri’nin cesitli adlaridir. Tanri’nin adlarinin bu kadar cok soylendigini duyan musteriler dogal olarak kuyumcunun cok ustun bir insan oldugunu dusunurlermis. Fakat siz kuyumcunun gercek niyetini tahmin edebiliyor musunuz? “Kesava! Kesava!” diyen adam aslinda; “Bunlar kim? Kim bu musteriler?” diye sormak ister. “Gopal! Gopal!” diyen adam musterilerin bir inek surusunden ibaret oldugunu soylemek ister. “Hari! Hari!” diyen adam ise; “Onlar bir inek surusunden baska bir sey olmadiklarina gore neden onlari soymuyoruz?” demek ister. “Hara! Hara!” diyen ise “Onlari her anlamda soyalim cunku onlar sadece ineklerdir.” diyerek bunu onaylar.
 
 
INSANLAR VARDIR, INSANLAR VARDIR
 
Insanlar dort sinifa ayrilabilir; dunyanin zincirleri ile bagli olanlar, ozgurluk arayanlar, ozgurlesenler ve daima ozgur olanlar. Daima ozgur olanlar arasinda Narada gibi bilgeleri sayabiliriz. Onlar dunyada baskalarinin iyilikleri icin, insanlara ruhsal gercekleri ogretmek icin yasarlar. Tutsak halde olanlar ise dunyeviligin icine batmislardir ve Tanri’yi unuturlar.
 
Ozgurluk arayanlar kendilerini dunya baglarindan ozgurlestirmek isterler. Bazilari basarili olur, bazilari ise olmaz.

Sadhu’lar ve Mahatma’lar gibi ozgurlesmis ruhlar, dunyada “kadin ve para” icin dolasmazlar. Onlarin bilincleri dunyevilikten uzaktir. Bunun yaninda onlar daima Tanri’nin Lotus Ayagina meditasyon yaparlar.

Bir gole balik avlamak icin ag atildigini dusunun. Bazi baliklar o kadar akillidir ki asla aga takilmazlar. Onlar daima ozgur olanlar gibidir. Fakat baliklarin cogu aga takilir. Bazilari kendilerini agdan kurtarmaya calisirlar ve bunlar ozgurluk arayanlar gibidir. Fakat cabalayan baliklarin hepsi basarili olamaz. Cok azi agdan disari firlar ve suya atlar. Sonra balikci bagirir; “Bakin! Buyuk bir balik gidiyor!” Fakat aga yakalanan baliklardan cogu kacamaz ve ne de kurtulmak icin bir caba gosterirler. Aksine agizlarinda ag ile camurun icinde dururlar ve orada sessizce yatarken; ”Artik korkmamiz gerekmiyor. Burada guvendeyiz.” diye dusunurler. Fakat zavallilar balikcinin gelip onlari agdan cekip cikaracagini bilmezler. Bunlar dunyaya bagli olan insanlar gibidir.
 
 
DUNYEVILIK BELASI

TUM DERTLERIN KAYNAGI

Bir yerlerde balikcilar balik avliyorlarmis. Bir caylak asagi suzulmus ve bir balik kapmis. Baligi gorur gormez bine yakin karga gaklayip gurultu yaparak caylagi takip etmeye baslamis. Caylak guneye ucmus ve kargalar onu orada takip etmis. Caylak kuzeye ucmus ve kargalar yine onun pesinden gitmis. Caylak doguya ve batiya gitmis fakat sonuc hep ayni olmus. Caylak tam saskinlik icinde ucmaya baslamisken balik agzindan dusmus. Kargalar hemen caylagi birakmislar ve baligin pesinden ucmaya baslamislar. Boylece endiselerinden kurtulan caylak, bir agac dalina konmus ve dusunmus; “O zavalli balik benim tum dertlerimin kaynagiydi. Simdi ben ondan kurtuldum ve bu nedenle huzur icindeyim.”

Insan da baliga sahip oldugu surece- ki bunlar dunyevi isteklerdir, hep bazi seyler yapmak zorundadir ve bu yuzden endise, kaygi ve huzursuzluktan aci cekecektir. Bu isteklerinden vazgecer gecmez ise onun tum faaliyetleri cekilecek ve o ruhsal huzurun tadina varacaktir.
 
 
HER SEY BIR PARCA PESTAMAL ICIN
 
Guru’sunun egitimi altindaki bir Sadhu kendisi icin insanlardan uzak, yapraklarla ortulu kucuk bir kulube insa etmis ve bu kulube icinde ruhsal calismalarini yapmaya baslamis. Her sabah yikandiktan sonra islak elbisesini ve kaupinasini (pestemal) kurutmak icin kulubenin yakinindaki bir agaca asiyormus. Bir gun gunluk yemegini dilenmek icin gittigi komsu koyden donerken farelerin kaupinasi uzerinde delikler yaptigini fark etmis. Sonra ertesi gun koye gidip yenisi icin dilenmek zorunda kalmis. Birkac gun sonra, sadhu pestemalini kurutmak icin kulubenin catisina asmis ve her zamanki gibi koye gitmis. Dondugunde farelerin onu parcalara ayirdigini gormus. Cok sinirlenmis ve kendi kendine; “Simdi ben nereye gidip yeni bir giysi icin dilenecegim? Kimden bir giysi isteyecegim?” diye dusunmus. Ertesi gun koyluleri gordugunde onlara farelerin yaptiklarindan bahsetmis. Bunu duyan koyluler; “Her gun kim sana kiyafet verecek? Bir seyler yap, bir kedi besle de fareleri uzak tutsun.” demisler. Sadhu koyden bir kedi bulmus ve kulubesine goturmus. O gunden itibaren fareler onu rahatsiz etmez olmuslar ve onun keyfine ise diyecek yokmus. Sadhu kucuk faydali hayvana buyuk ozenle bakmaya ve koyden onun icin sut dilenmeye baslamis. Birkac gun sonra bir koylu ona; “Sadhuji, senin her gun sute ihtiyacin oluyor, dilenerek sadece birkac gunluk ihtiyacini karsilayabilirsin. Kim sana butun bir yil boyunca sut verecek? Bir sey yap, bir inek besle. Boylece onun sutunu icerek hem kendi ihtiyaclarini karsilarsin hem de birazini kedine verirsin.” demis. Birkac gun icinde sadhu bir inek edinmis ve artik sut icin dilenmesine gerek kalmamis. Cok gecmeden sadhu inegi icin saman dilenmesi gerektigini fark etmis. Bunun icin komsu koyleri ziyaret etmesi gerekiyormus fakat koyluler; “Senin kulubene yakin pek cok ekili olmayan toprak var, o topraklari ek ve boylece inegin icin saman dilenmene gerek kalmaz.” demisler. Onlarin tavsiyesini dinleyen sadhu topragi islemeye baslamis. Yavas yavas isci calistirmaya baslamis ve sonra ekinleri depolamak icin ambarlar insa etmesi gerekmis. Boylece zaman icerisinde bir cesit toprak sahibi haline gelmis. Ve en sonunda buyuk evi ile ilgilenmesi icin bir kadin ile evlenmis. Simdi gunlerini mesgul bir aile reisi gibi geciriyormus.

Bir zaman sonra Guru’su onu gormeye gelmis. Kendisini mal ve mulk icerisinde bulan Guru sasirmis ve oradaki usaga; “Burada bir kulubede bir munzevi yasiyordu, bana onun nereye gittigini soyler misin?” diye sormus. Usak ne cevap verecegini bilememis. Bunun uzerine Guru eve girmis ve ogrencisi ile karsilasmis. Guru ona; “Oglum, butun bunlar nedir?” diye sormus. Ogrenci buyuk bir utancla Gurusu’nun ayaklarina kapanmis ve; “Efendim, tum bunlar bir parca pestamal icindi.” demis.
 
 
DUNYEVI SEYLER SONSUZA KADAR SIZIN DEGILDIR
 
Zengin bir adamin kahyasina efendisinin mallarina bakma gorevi verilmis. Ona kimin mali oldugu soruldugunda; “Bayim, bunlarin hepsi benimdir, bu evler ve bu bahceler benimdir.” diyormus. Bu tarzda konusuyor ve kibirle dolasiyormus. Bir gun efendisinin bahcesindeki golde kesinlikle yasak oldugu halde balik avlamaktaymis. Tam o sirada efendi gelmis ve sahtekar kahyasinin ne yaptigini gormus. Usaginin guvenilmezligini gordukten sonra once onu kendi mulkunden kovmus ve sonra da tum onceki kazanclarina el koymus. Zavalli adam tek sahip oldugu sey olan ufak tefek esyalarini koydugu kutuyu bile alamamis.

Iste sahte gururun cezasi budur.
 
 
KAMA – KANCANA
(SEHVET VE ALTIN)

EVLILIK KOLELIKTIR
 
Erkegi baglayan ve ondan ozgurlugunu calan; “kadin ve altin” dir. Altina ihtiyaci yaratan kadindir. Cunku kadin icin biri digerinin kolesi olur ve boylece ozgurlugunu kaybeder. Ve o artik kendisi gibi davranamaz.
 
Jaipur’daki Govindaji tapinagindaki rahipler once bekarlarmis ve o zaman onlar atessi dogaya sahiplermis. Bir keresinde Jaipur Krali onlari cagirmis fakat onlar onu dinlememisler. Elciye; “Bizi gormek icin Kral buraya gelsin.” demisler. Kral yardimcilarina danistiktan sonra onlar icin evlilikler ayarlamis. Cunku sonra artik kralin onlari cagirmasina bile gerek kalmamis. Onlar kendileri gelip; “Majesteleri, biz size kendi nimetlerimizi getirdik. ;ste tapinagin kutsal cicekleri. Onlari kabul etmeye lutfediniz.” diyorlarmis. Saraya gelmisler cunku sunun icin veya bunun icin durmadan para istiyorlarmis- evin insa edilmesi icin, bebeklerin pirinc toreni veya cocuklarin egitime baslama torenleri icin.
 

EGER SEHVETI YENEBILIYORSANIZ, KADINLARA ANNE GIBI BAKIN
 
Neden aile reisi hayati surdurmedigi soruldugunda Ustat soyle cevap vermis; “Kartikeya (Siva’nin Oglu) bir gun tirnagi ile bir kediyi tirnaklamis. Eve gittiginde Kutsal Anne’si Parvati’nin yanaginda bir tirnak izi oldugunu gormus ve ona sormus; “Anne, yanagindaki bu cirkin tirnak izi nasil oldu?” Evrenin Anne’si cevap vermis; “Bu senin kendi elinin yaptigindir, bu senin tirnaginin izidir.” demis. Kartikeya merakla; ”Nasil olur Anne? Ben seni tirnakladigimi hic hatirlamiyorum.” Anne cevap vermis; “Sevgili oglum, bu sabah bir kediyi tirnakladigini unuttun mu?” Kartikeya ise; “Evet, bir kediyi tirnakladim ama senin yanagindaki yara nasil oldu?” Kutsal Anne cevap vermis; ”Sevgili cocugum, bu dunyada Ben’den baska hicbir sey yoktur. Tum yaradilis Ben’im, bu nedenle kimi incitirsen incit beni incitiyorsun.” Kartikeya bunu duyunca cok sasirmis ve sonra asla evlenmemeye karar vermis. Cunku o kimle evlenebilirmis ki? Artik her kadin onun icin anne gibiymis. Boylece kadinin anneligini idrak ederek evlilikten vazgecmis.” Ben de Kartikeya gibiyim. Her kadini benim Kutsal Anne’m gibi goruyorum.
 

ISTE PARANIN GETIRDIGI GURUR BOYLEDIR
 
Bir kurbaganin bir rupesi olmus ve onu kendi deliginde saklamaya baslamis. Bir gun bir fil deliginin ustunden gecerken kurbaga ofke ile oradan cikmis ve sanki fili tekmeleyecekmis gibi ayagini kaldirmis ve soyle demis; “Hangi cesaret ile benim basimin ustunde yuruyorsun?”
 
Iste paranin getirdigi gurur boyledir!
 

MAYA
 
MAYANIN ICINE DUSEN BRAHMAN AGLIYOR!
 
Visnu, Hiranyaksa seytanini oldurmek icin Kendisini disi domuz olarak enkarne ettirdi. Seytani oldurdukten sonra disi domuz yavrulari ile son derece mutlu bir sekilde yasamaya devam etti. Kendi gercek dogasini unutarak onlara nese icinde sut veriyordu. Goklerdeki tanrilar Visnu’yu disi domuz bedenini terk etmek ve goksel bolgelere donmek konusunda ikna edemediler. O Kendi hayvan seklinin mutlulugu icine gomulmustu. Tanrilar kendi aralarinda toplandiktan sonra Siva’yi ona gondermeye karar verdiler. Siva disi domuza; “Neden kendini unuttun?” diye sordu. Visnu domuz bedeniyle; “Neden, ben burada cok mutluyum.” diye cevap verdi. Bunun uzerine Siva uclu basli mizragi ile domuzun bedenini yok etti ve Visnu tekrar cennete dondu.
 
Herkes Kutsal Anne’nin, Mahamaya’nin, ilk Enerji’nin otoritesi altindadir.Tanri’nin enkarneleri bile dunyadaki gorevlerini gerceklestirmek icin Maya’nin yardimini kabul ederler. Bu nedenle onlar ilk Enerji’ye taparlar.
 
 
ISTE MAYA BUDUR!
 
Bir keresinde Narada, evrenin Tanri’sina; “Tanrim, bana imkansizi olduran Kendi Maya’ni goster.” diye yalvardi. Tanri bunu kabul etti. Sonra bir gun Tanri Narada ile geziye cikti. Biraz gittikten sonra Kendisini cok susuz ve yorgun hissetti. Oturdu ve Narada’ya; “Narada, ben cok susadim, lutfen bana bir yerlerden su bul.” dedi. Narada hemen kosup su aramaya basladi.
 
Yakinlarda hic su bulamadigi icin oradan uzaklasti ve uzakta bir nehir gordu. Nehre yaklastiginda cok guzel bir kadinin nehrin kenarinda oturmakta oldugunu gordu ve onun guzelligi karsisinda buyulendi. Narada onun yanina gider gitmez kadin guzel sozler soylemeye basladi ve cok gecmeden ikisi de birbirlerine asik oldular. Narada sonra onunla evlendi ve aile kurdu. Zaman icerisinde pek cok cocugu oldu. Karisi ve cocuklari ile mutluluk icinde yasiyorken ulkeye bir veba salgini geldi. Olum herkesi ele gecirmeye basladi. Sonra Narada karisina orayi terk etme ve baska bir yerlere gitmeyi onerdi. Karisi bunu kabul etti ve yanlarina cocuklarini da alarak evlerini terk ettiler. Fakat nehri gecmek icin kopruye geldiklerinde korkunc bir sel geldi ve tum cocuklari birbiri ardina alip goturdu. En sonunda karisi da sular icinde boguldu. Kaybettikleri icin buyuk uzuntu icine dusen Narada nehrin kiyisina oturdu ve aglamaya basladi. Tam o anda Tanri ona gorundu ve; “Ey Narada, su nerede? Ve neden agliyorsun?” diye sordu. Tanri’yi gormek Narada’yi ayiltti ve o an her seyi anladi. Ve sonra soyle bagirdi; “Tanrim, Senin onunde saygiyla egiliyorum ve Senin muhtesem Maya’n onunde saygiyla egiliyorum.”
 

MAYA BILINDIGI ANDA KAYBOLUR
 
Bir keresinde bir rahip ogrencilerinden birinin koyune gidiyormus. Yaninda ise bir usagi yokmus. Yolda bir ayakkabi tamircisi gormus ve ona; “Selam iyi adam, bana usagim olarak eslik eder misin? Benimle gelirsen iyi besleneceksin ve sana iyi bakilacaktir.” demis. Ayakkabi tamircisi, “Efendim, ben en dusuk kasttanim. Nasil sizin usaginiz olurum?” diye cevap vermis. Rahip; ”Bosver. Kimseye ne oldugunu soyleme. Kimseyle konusma ve kimseyle tanisma.” demis. Ayakkabi tamircisi kabul etmis. Alacakaranlikta, rahip ogrencisinin evinde dualar soylerken baska bir brahmana gelmis ve rahibin usagina; “Git ve ayakkabilarimi getir.” demis. Efendisinin buyruklarina sadik olan adam hic cevap vermemis. Brahmana emrini ikinci kez tekrarlamis fakat usak yine de sessiz kalmis. Brahmana tekrar ve tekrar soylemis fakat ayakkabi tamircisi hic hareket etmemis. En sonunda sinirlenen brahmana ofkeyle; “Sirrah, sen nasil bir brahmananin emirlerine karsi gelirsin? Yoksa sen ayakkabi tamircisi misin?” demis. Bunu duyan ayakkabi tamircisi korkuyla titremeye baslamis ve rahibe korkuyla bakarak; “Ey ulu efendim, beni yakaladiniz. Ben artik burada kalamam. Birakin gideyim.” demis ve oradan kosarak uzaklasmis.
 
Iste Maya da fark edildiginde boylece ucup gider.
 
 
TUZAKLAR
 
SIDDHA FIRTINAYI DURDURUYOR
 
Bir zamanlar yuce bir Sihdda buyuk bir firtina geliyorken deniz kiyisinda oturuyormus. Siddha bu durumdan rahatsiz oldugu icin; “firtina dursun!” diye bagirmis ve onun sozleri gerceklesmis. Hemen sonra, firtina aniden durdugu icin tum yelkenlerini acmis ve son hizla gitmekte olan bir gemi batmis ve gemide olanlarin hepsi bogulmus.
 
Bu kadar cok insanin olumune neden olmanin gunahlari Siddha’nindir ve bu nedenle o tum okult guclerini kaybetmistir.
 

OKULT GUCLER TANRI’YI GORMEYE YARDIM ETMEKTEN COK
ENGEL OLURLAR
 
Bir zamanlar bir Sadhu yuce okult gucler kazanmis. Ve onlarla gururlaniyormus. Fakat o iyi bir insanmis ve basit bir yasam suruyormus. Bir gun Tanri kutsal bir insan olarak saklanip ona gelmis ve; “Saygideger efendim, sizin yuce okult gucleriniz oldugunu duydum.” Sadhu Tanri’yi ictenlikle kabul etmis ve ona yer vermis. Tam o sirada bir fil geciyormus. Kutsal insan seklindeki Tanri Sadhu’ya; “Efendim, isterseniz bu fili oldurebilir misiniz?” diye sormus. Sadhu; ”Evet, bu mumkun.” diye cevap vermis. Boyle dedikten sonra eline bir parca toz almis, uzerine bazi mantralar soylemis ve filin uzerine atmis. Hayvan bir sure aci ile kivrandiktan sonra olmus. Tanri; ”Senin ne buyuk bir gucun var! Fili oldurdun!” demis. Sadhu gulmus. Sonra Tanri tekrar sormus; “Simdi o fili canlandirabilir misin?”, “Evet, bu da mumkun” diye cevap vermis Sadhu ve filin uzerine yine bir parca toz atmis. Fil biraz kipirdanmis ve tekrar hayata donmus. Sonra Tanri; “Senin gucun muhtesem. Fakat sana bir sey sorabilir miyim? Sen fili oldurdun ve sonra ona hayat verdin. Fakat bunun sana ne faydasi oldu? Kendini daha yucelmis hissediyor musun? Bu senin Tanri’yi idrak etmeni sagladi mi?” demis ve ortadan kaybolmus.
 

YUZMEYI BILMEYEN BILGE
 
Bir keresinde bircok insan Ganj nehrini gecmek icin bir gemiye binmis. Bunlardan biri olan bir bilge orada olanlara kendi alimligini gosteriyormus, cok cesitli kitaplari okudugundan- Vedalari, Vedanta’yi ve alti felsefe sistemini okumus oldugundan bahsediyormus. Yolculardan birine; “Vedanta’yi biliyor musun?” diye sormus. Yolcu; “Hayir, efendim.” diye cevap vermis. “Samkhya’yi ve Patanjala’yi?”, “Hayir sayin efendim.”,“Hic felsefe okumadin mi?”,”Hayir, efendim.” Bilge bu sekilde kibirle konusuyor ve yolcular sessizlik icinde oturuyorken buyuk bir firtina kopmus ve gemi batmaya baslamis. Yolcu bilgeye; “Efendim, yuzme biliyor musunuz?” diye sormus.”,”Hayir” diye cevap vermis bilge. Yolcu ona; “Ben Samkhya veya Patanjala’yi bilmiyorum ama yuzebiliyorum.” demis.
 
Bir insan cok fazla kutsal metni bilerek ne kazanacaktir? Bilinmesi gereken tek sey, dunya nehrinin nasil gecilecegidir. Sadece Tanri gercektir ve diger her sey illuzyondur.
 

BENCILLIK - KIBIR
 
“HAMBA” DAN “TUHU” YA
 
Inek “Hamba” diye bagirir ve bu “Ben” demektir. Cunku o cok aci ceker. O sabana baglanmistir ve yagmurda ve guneste calismak zorundadir. Sonra kasap tarafindan oldurulebilir. Onun derisinden ayakkabilar yapilir, davullar yapilir ve boylece o acimasizca dovulmeye devam eder. Yine de aci cekmekten kurtulamaz. En sonunda onun bagirsaklarindan pamuk atanlarin cubuklarindaki teller yapilir. Artik o “Hamba, Hamba”, “Ben, Ben“ diye bagirmaz fakat “Tuhu, Tuhu”, “Sen, Sen” diye bagirir. Ancak o zaman onun dertleri sona erer.
 
Ey Tanrim, ben hizmetkarim, Sen Efendisin. Ben cocugum, Sen Anne’sin.
Bencillik tum acilarin nedenidir.
 

BENCILLIK MAHVEDER
 
Guru’sunun sonsuz gucune cok derin inanci olan bir ogrenci golun ustunde onun adini soyleyerek yuruyormus. Bunu goren Guru, “Benim ismimde boyle buyuk bir guc mu var? O zaman ben ne kadar yuce ve guclu olmaliyim!” diye dusunmus. Ertesi gun, Guru da golun uzerinde “Ben, Ben, Ben” diyerek yurumeyi denemis fakat suya adim atar atmaz batmis ve bogulmus cunku zavalli adam yuzmeyi bile bilmiyormus.
 
Inanc mucizeler yaratirken, bencillik ve kibir insanin yok olusunu getirir.
 
 
SIVA’NIN BOGASI DISLERINI GOSTERDIGINDE
 
Tek yapan Tanri’dir ve biz O’nun aletleriyiz. Bu nedenle bir Jnani’nin bencil olmasi imkansizdir. Siva’ya yazilan ilahilerden birinin yazari, kendi basarisi ile cok gururlaniyormus fakat onun gururu Siva’nin bogasi dislerini gosterdiginde parcalara dagilmis. Her disin ilahinin bir kelimesi oldugunu gormus.

Bunun anlamini idrak ediyor musunuz? Bu kelimeler baslangicsiz gecmisten beri vardi. Yazar sadece onlari kesfetti.
 

INANC

COCUGUN INANCI
 
Jatila adindaki bir cocuk okula ormandan gecerek gidiyormus ve oradan gecmek cocugu korkutuyormus. Bir gun annesine korkusundan bahsetmis. Annesi ona; “Neden korkuyorsun? Madhusudana’yi cagir.” demis. “Anne, Madhusudana kim?” diye sormus cocuk. Anne; “O senin Buyuk Agabeyindir” diye cevap vermis. Bundan sonra bir gun cocuk yine ormandan korku ile gecerken; “Ey Madhusudana Agabey!” diye bagirmis fakat cevap gelmemis. Sonra yuksek sesle aglamaya baslamis; “Neredesin Madhusudana Agabey? Bana gel. Korkuyorum.” Bunun uzerine Tanri daha fazla bekleyememis ve cocugun onunde belirmis; “;ste buradayim. Neden korkuyorsun?” diyerek cocugu ormandan cikarmis ve ona okula giden yolu gostermis. Tanri cocugu birakirken; “Beni ne zaman cagirsan gelecegim. Sakin korkma.” demis.

Insanin iste boyle cocuk gibi bir inanci, ozlemi olmali.
 
 
INANC MUCIZELER YARATIR
 
Bir adamin oglu olumun esigindeymis ve kimse onu kurtaramiyormus. Bir sadhu olmekte olan cocugun babasina; “Sadece tek bir umut var. Eger Svati takimyildizi doneminde, bir insan kafatasinin icinde birkac damla yagmur suyu ile kobra yilani zehrinin karisimini getirirsen oglunun hayati kurtulabilir.” Baba takvime bakmis ve Svati’nin ertesi gun yukselecegini gormus. Sonra dua edip yalvarmaya baslamis; ”Ey Tanrim, Sen tum bu kosullari mumkun kilip oglumun hayatini bagislar misin?” Ertesi aksam son derece ictenlikle ve yureginde isteyerek, ozenle arastirarak terkedilmis bir bolgede insan kafatasi aramaya baslamis. En sonunda bir agacin altinda bulmus ve onu eline alip dua ederek yagmurun yagmasini beklemeye baslamis. Birdenbire yagmur baslamis ve birkac damla yagmur kafatasinin icine dusmus. Adam kendi kendine; “Simdi uygun takimyildizi doneminde kafatasinin icinde yagmur suyum var.” diye dusunmeye baslamis. Sonra ictenlikle; “Yuce Tanrim, kalan kismin da olmasini sagla.” diye dua etmeye baslamis. Kisa bir sure icinde biraz ileride bir kobranin bir karakurbagasini yakalamaya calistigini gormus. Hemen sonra kurbaga kafatasinin icine atlamis ve onu takip eden kobranin zehri kafatasinin icine akmis. Endise icindeki adam birdenbire sonsuz bir sukran ile dolmus ve; ”Tanrim, Senin inayetinle mumkun olmayan seyler bile mumkun olur. Simdi ben oglumun kurtulacagini biliyorum.” diye aglamaya baslamis.
 
Ben bu nedenle diyorum ki; eger gercek inanciniz ve samimi isteginiz varsa Tanri’nin inayetiyle her seye sahip olacaksiniz.

 
INANC MUCIZELERIN ANASIDIR
 
Bir sutanne nehrin diger kiyisinda oturan brahmana rahibine sut goturuyormus. Tekne seferlerinin duzensizligi nedeniyle, sutu her gun ayni saatte goturemiyormus. Bir keresinde gec kalmasi yuzunden azarlanirken zavalli kadin; “Ne yapabilirim? Ben evden erken cikiyorum fakat uzunca bir sure nehrin kiyisinda kayikcinin ve insanlarin gelmesini bekliyorum.” demis. Rahip ona; “Kadin! ;nsanlar hayat nehrini Tanri’nin ismini soyleyerek geciyorlar ve sen bu kucuk nehri mi gecemiyorsun?” demis. Basit yurekli kadin, nehri gecmenin bu kolay yolunu ogrendigine cok sevinmis. Ertesi gunden itibaren sut sabah cok erken saatte gelmeye baslamis. Bir gun rahip kadina; “Bugunlerde nasil oluyor da gec kalmiyorsun?” diye sormus. Kadin; “Nehri bana soylediginiz gibi Tanri’nin adini soyleyerek geciyorum ve kayikciyi beklememe gerek kalmiyor.” diye cevap vermis.
Rahip buna inanamamis ve; ”Bana nehri nasil gectigini gosterir misin?” diye sormus. Kadin onun nehrin kiyisina goturmus ve suyun uzerinde yurumeye baslamis. Arkasina baktiginda rahibin sikinti ve uzuntu icinde oturdugunu gormus ve ona; “Efendim, bir yandan agzinizla Tanri’nin adini soylerken diger yandan elinizle elbisenizi sudan korumaya calisiyorsunuz. Siz O’na tam anlamiyla inanmiyorsunuz.” demis.
 
Tam vazgecis ve Tanri’ya mutlak inanc tum mucizevi eylemlerin kaynagidir.
 
 
SUPHELENEN RUH DAGILIP GIDER
 
Bir zamanlar bir adam denizi gecmek uzereymis. Vibhisana, Rama’nin adini bir yapraga yazmis, onu adamin giysisinin bir kosesine ilistirmis ve ona; “Sakin korkma. ;nan ve suyun ustunde yuru. Fakat inancini kaybettigin anda bogulacaksin.” Adam yavasca suyun uzerinde yurumeye baslamis. Sonra birdenbire elbisesine neyin ilistirilmis oldugunu merak etmis. Onu acmis ve sadece uzerinde Rama yazan bir yaprak oldugunu gormus. “Bu da ne?” diye dusunmus. “Sadece Rama’nin adi!” Ve aklina suphe girer girmez suyun altina batmaya baslamis.
 

SADAKAT

UC ARKADAS VE KAPLAN
 
Bir zamanlar uc arkadas bir ormandan geciyormus ve bir kaplan aniden onlerinde belirivermis. “Kardeslerim” diye bagirmis adamlardan biri; “Mahvolduk!”, ;kinci adam; “Neden boyle soyluyorsun?” demis. “Neden mahvolalim ki? Gel, Tanri’ya dua edelim.” Ucuncu adam; “Hayir, neden bununla Tanri’yi rahatsiz edelim ki? Gelin su agaca tirmanalim.”
 
“Mahvolduk” diyen adam bizim Koruyucumuz olan bir Tanri oldugunu bilmiyordu. Onlara Tanri’ya dua etmelerini soyleyen adam ise bir jnani idi. O, Tanri’nin dunyanin Yaratani, Koruyani ve Yok Edeni oldugunu biliyordu. Tanri’yi dualari ile rahatsiz etmeyi istemeyen ve agaca tirmanmayi oneren ucuncu adam ise coskun Tanri sevgisine sahipti. Boyle bir sevginin dogasi insanin kendisini Sevdiginden daha guclu dusunmesini saglar. O daima Sevdiginin rahati icin tetikte bekler. Onun tek istegi Sevdiginin tirnaginin ucuna bile zarar gelmemesidir.


IYI GUNDE KOTU GUNDE, TANRI ISE ILELEBET
 
Bir koyde bir dokumaci yasarmis. O cok dindar birisiymis. Herkes ona guvenir ve onu severmis. O pazarda kendi mallarini satarmis. Bir musteri bir kumasin fiyatini sordugunda dokumaci; “Rama’nin iradesiyle ipligin fiyati bir rupe ve iscilik dort annas, Rama’nin iradesiyle kar iki annas. Kumasin fiyati Rama’nin iradesiyle bir rupe alti annas.” diye cevap veriyormus. ;nsanlar ona oyle guveniyorlarmis ki soyledigi parayi hemen verip kumasi alip gidiyorlarmis. Dokumaci Tanri’ya gercekten sadikmis. Aksam yemegini bitirdikten sonra uzun saatler boyunca meditasyon yapiyor ve Tanri’nin adini soyluyormus. Bir gece uyuyamamis. Tam meditasyon salonunda otururken bir hirsiz cetesi oraya gelmis. Caldiklari mallari tasiyacak bir adam ariyorlarmis ve dokumaciya; “Bizimle gel.” demisler. Boyle dedikten sonra onu ellerini baglamislar. Bir evi soyduktan sonra caldiklari mallari dokumacinin basinin uzerine koymus ve ona tasimasini emretmisler. Sonra aniden polis gelmis ve hirsizlar kacmis. Fakat dokumaci mallarla beraber yakalanmis ve gece boyunca karakolda kalmis. Ertesi gun yargilanmak uzere mahkemeye cikarilmis. Koyluler neler oldugunu ogrenmis ve mahkemeye gelmisler. Hakime “Efendimiz, bu adam asla hirsizlik yapmaz.” demisler. Bunun uzerine hakim dokumacidan ifade vermesini istemis.

Dokumaci soyle demis; “Efendimiz, gece Rama’nin iradesi ile yemegimi bitirdim. Sonra Rama’nin iradesi ile ibadet salonunda oturuyordum. Rama’nin iradesi ile gece cok gec bir saatti. Rama’nin iradesi ile bir hirsiz cetesi oraya geldiginde ben Rama’nin iradesiyle Tanri’yi dusunuyor ve onun ismini tekrarliyordum. Onlar Rama’nin iradesiyle beni yanlarinda goturduler ve Rama’nin iradesiyle bir evi soydular ve Rama’nin iradesiyle basimin uzerine bir yuk koydular. Hemen sonra Rama’nin iradesiyle polis geldi ve ben Rama’nin iradesiyle tutuklandim. Sonra Rama’nin iradesiyle polis beni gece boyunca hapiste tuttu ve bu sabah Rama’nin iradesiyle sizin onunuze cikarildim Efendim.” Hakim dokumacinin dindar bir adam oldugunu anlamis serbest birakilmasini emretmis. Eve donerken dokumaci arkadaslarina; “Rama’nin iradesi ile serbest birakildim.” diyormus.
 
Bu dunyada yasasaniz da ondan vazgecseniz de, her sey Rama’nin iradesine baglidir. Tum sorumlulugu Tanri’ya birakarak bu dunyadaki isinizi yapin.
 

O SAF TANRI SEVGISI
 
Sri Caitanya Deva, Hindistan’in guneyin bolgelerinde yaptigi hac sirasinda, bir bilge Gita’yi okurken aglayan bir adama rastlamis. Bu adam Gita’nin tek bir kelimesini bile bilmiyormus. Neden gozyasi doktugu soruldugunda; “Gita’nin tek bir kelimesini bile bilmedigim dogru. Fakat o okundukca, ic gozlerimle Sevgili Tanrim Sri Krisna’nin, Kuruksetra savas alaninda Arjuna’nin onunde durdugunu ve Gita’da somutlasan tum o yuce dusunceleri verdigini goruyorum. Benim gozlerimi sevinc ve sevgi gozyaslari ile dolduran budur.” diye cevap vermis.
 
Harfleri bile bilmeyen bu adam, en yuce Bilgi’ye sahipti cunku onda saf Tanri sevgisi vardi ve o Tanri’yi idrak edebiliyordu. 

 
OZLEM

O ILAHI OZLEM

Tanri, yurekte ozlem olmadikca gorulemez ve bu ozlem insan bu hayatin deneyimlerini tamamlamadikca imkansizdir. Etrafi “kadin ve altin” ile cevrili olan ve deneyimlerinin sonuna ulasmamis olan insan Tanri’yi ozlemlemez.

Ben Kamarpukur’da yasarken, Hriday’in dort, bes yaslarindaki oglu tum gununu benimle geciriyordu. Oyuncaklarla oynuyor ve neredeyse her seyi unutuyordu. Fakat aksam oldugunda; ”Anneme gitmek istiyorum.” demeye basliyordu. Ben onu cesitli sekillerde oyalamaya calisiyor ve; “Bak, sana bir guvercin verecegim.” desem bile o boyle seylerle teselli olmuyor ve aglayip sizlaniyordu; “Anneme gitmek istiyorum.” O artik oynamaktan zevk almiyordu. Ben onun bu durumunu gorunce agliyordum.
 
Insan da Tanri icin boyle, o cocuk gibi aglamali. Tanri’ya ac olmanin anlami budur. insan artik oynamaktan veya yemekten zevk almaz. insan, bu dunyaya dair deneyimleri bittiginde Tanri icin aglamaya baslar.
 

EGER ICTENSENIZ
 
Insan dogru yolu bilmeyebilir fakat eger o bir bhakti ise ve Tanri’yi bilmeyi istiyorsa, o zaman o sadece bhakti gucu ile O’na ulasir.
 
Bir keresinde bir adam, Puri’deki Jagannath tapinagina hacca gitmek uzere yola cikmis. Yolu bilmiyormus, guney yerine batiya dogru gitmis. Elbette dogru yoldan ayrilmis fakat her zaman hevesle insanlara yolu soruyormus ve insanlar da ona; “Yol bu degil, sunu takip et.” diyerek dogru yonu gosteriyorlarmis. En sonunda adam Puri’ye ulasmayi ve Tanri’ya ibadet etmeyi basarmis.
 
Goruyorsunuz, cahil olsaniz bile eger siz ictenseniz birileri size yolu gosterecektir.
 

KENDINE YARDIM VE KENDINI TESLIM ETME
 
KENDINE YARDIM VE KENDINI TESLIM ETME

Bir zamanlar bir baba bir tarladan iki kucuk oglu ile geciyormus. Birisini kollarinda tasirken digeri onun elinden tutup yaninda yuruyormus. Sonra ucan bir caylak gormusler. Cocuklardan ikincisi babasinin elini birakmis ve ellerini nese ile cirpmaya baslamis ve; “Bak baba, bir caylak!” demis. Fakat hemen yuvarlanip dusmus ve cani acimis. Babasi tarafindan tasinan cocuk da ellerini nese ile cirpmis fakat dusmemis cunku babasi onu tutuyormus. ilk cocuk ruhsal konularda kendine yardim etmeyi temsil eder ve ikincisi ise kendini teslim etmeyi.
 
 
TANRI NARAYANA VE ONUN KENDINI SAVUNAN OGRENCISI
 
Bir zamanlar Laksmi ve Narayana, Vaiktuna’da oturuyorlarken Narayana aniden ayaga kalkmis. Laksmi; “Tanrim, nereye gidiyorsun?” diye sormus. Narayana cevap vermis; “Bir ogrencim buyuk tehlikede. Onu kurtarmaliyim.” Ve bunlari soyleyerek gitmis. Fakat sonra hemen geri donmus. Laksmi ona; “Tanrim, neden boyle cabuk dondun?” diye sorunca Narayana gulmus ve soyle cevap vermis; “Ogrenci Benim sevgimle dolu olarak yolda gidiyormus. Bazi camasircilar o sirada otlarin uzerinde camasirlarini kurutuyorlarmis ve ogrenci onlarin camasirlarinin uzerinden yuruyup gecmis. Bu yuzden camasircilar onu izlemisler, onu sopalari ile doveceklermis. Iste ben bu yuzden onu korumaya gitmistim.” Laksmi; ”Peki o zaman neden geri geldin?” diye sorunca Narayana gulmus ve; “Ogrencinin onlara atmak icin eline bir tas aldigini gordum. Ve bu yuzden geri geldim.” demis.
 
 
KENDINI TESLIM EDEN YAKINMA NEDIR BILMEZ
 
Rama ve Laksmana yikanmak icin Pampa Golune gitmisler ve yaylarini yere saplamislar. Sudan ciktiklarinda, Laksmana yayini almis ve ucunun kan lekesi oldugunu gormus. Rama ona; “Bak, kardesim! Belki de bir varliga zarar verdik.” demis. Laksmana yeri kazmis ve buyuk bir kurbaga bulmus. Kurbaga oluyormus. Rama ona uzgun bir sesle; “Neden vraklamadin? Biz seni kurtarmaya calisirdik. Yilanin disleri arasindayken ne de guclu virakliyorsun.” diye sormus. Kurbaga ise soyle demis; “Ey Tanrim, bana bir yilan saldirdiginda ben, ‘Ey Rama, kurtar beni!’ diye virakliyorum. Bu sefer ise beni oldurenin Rama’nin Kendisi oldugunu gordum ve bu nedenle sessiz kaldim.”

 
ALCAKGONULLULUK

GERCEK ALCAKGONULLULUGE ULASMAK KOLAY DEGILDIR
 
Bir adam, bir sadhuya son derece buyuk bir alcakgonulluluk gosterisi ile gitmis ve soyle demis; ”Efendim, ben cok dusuk bir insanim. Soyleyin bana Ey Ustadim, nasil kurtulacagimi” Sadhu o adamin yuregini okudugundan ona; “O zaman git ve bana senden daha asagi olan bir sey getir.” demis. Adam gitmis ve her yere bakmis fakat kendisinden daha asagi olan bir sey bulamamis. En sonunda kendi diskisini gormus ve; “;ste kesinlikle benden daha kotu olan bir sey.” demis. Onu almis ve tam sadhuya goturecekken diskinin icinden bir ses geldigini duymus; “Dokunma bana, ey gunahkar. Ben tanrilara sunulacak kadar tatli ve harika bir pastaydim ve tum gorenleri buyuluyordum. Fakat benim kotu kaderim beni sana getirdi ve bu kotu karsilasma sonucunda oyle bir hale geldim ki; simdi insanlar benden yuzlerini cevirip, mendillerle burunlarini kapayip kaciyorlar. Seninle karsilastim ve iste benim kaderim boyle oldu. Eger simdi sen bana dokunursan, ben nasil daha derin bir asagilik duruma dusmem ki?”
 
Adam boylece gercek alcakgonullulugun ne oldugunu ogrenmis ve en alcakgonullunun alcakgonullusu haline gelmis. Ve sonuc olarak en yuksek mukemmellige ulasmis.
 

TYAGA VE VAIRAGYA
(VAZGECIS VE TUTKUSUZLUK)
 
HOMA KUSU
 
Vedalar Homa kusundan bahseder. O gokyuzunde, cok yukseklerde yasar. Anne kus yumurtasini orada birakir. O kadar yuksekte yasar ki yumurtanin dusmesi gunler surer. Duserken de yavru yumurtadan cikar ve bu gunler boyunca surer. Bu arada yavrunun gozleri acilir. Dunyaya yaklastikca dunyanin farkina varmaya baslar. Yere carptiginda olecegini idrak eder. Sonra bir ciglik atar ve annesine dogru ucmaya baslar. Dunya olum demektir ve bu kucuk kusu korkutur. Sonra kucuk kus annesini aramaya baslar. Annesi ise yukseklerde yasar ve kucuk kus tam olarak o yone dogru ucar. Baska hicbir yere bakmaz.
 
Tanri bilinci ile dogan insanlar, dunya ile temas etmenin tehlikesini idrak ederler. Onlar cocukluklarindan beri dunyadan cekinirler. Onlarin tek dusuncesi anneye ulasmaktir, Tanri’yi idrak etmektir.
 
 
ILLUZYON KIRILINCAYA KADAR
 
Bir Guru ogrencisine; “Dunya illuzyondur. Benimle gel.” demis. “Fakat efendim” demis ogrenci; “evdeki babam, annem, karim beni cok seviyorlar. Ben nasil onlardan vazgecebilirim?” Guru ise ona soyle demis; “Hic suphe yok ki simdi sende bu “ben ve benim” duygusu vardir ve seni sevdiklerini soyluyorsun fakat bunlarin hepsi senin aklinin illuzyonlaridir. Ben sana bir oyun yapacagim ve onlarin seni gercekten sevip sevmediklerini goreceksin.” Bunu soyledikten sonra ogrencisine bir hap vermis ve ona; ”Bunu evde yut. Bir ceset gibi goruneceksin fakat bilincini kaybetmeyeceksin. Her seyi goreceksin ve her seyi duyacaksin. Sonra ben senin evine gelecegim ve adim adim sen normal haline kavusacaksin” demis.
 
Ogrenci ogretmeninin talimatlarini yerine getirmis ve yatakta olu biri gibi yatmis. Ev aglayanlarla doluymus. Annesi, karisi ve digerleri yerde aci icinde agliyorlarmis. Hemen sonra brahmana eve girmis ve onlara; “Sizin neyiniz var?” diye sorunca, “Bu cocuk olu” diye cevap vermisler. Brahmana; “Bu nasil olur? O olg olamaz. Bende onu tamamen iyilestirecek bir ilac var.” demis. Akrabalarin nesesi sinirsizmis, sanki cennetin kendisi evlerine gelmis gibiymis. “Fakat”, demis brahmana; “Size baska bir sey daha soylemeliyim. Once baska birisi bu ilaci almali ve cocuk bunun kalanini icmelidir. Fakat ilaci icen diger insan olecektir. Ben burada pek cok sevgili akraba oldugunu goruyorum, onlardan biri mutlaka ilaci almayi kabul edecektir. Annesinin ve karisinin aci icinde agladigini goruyorum. Eminim ki onlar hic tereddut etmeden ilaci alacaktir.” demis.

Birdenbire aglamalar kesilmis ve herkes sessizlik icinde oturmaya baslamis. Anne; “Bu buyuk bir aile. Ben olursem aileye kim bakacak?” demis. Sonra dusunceli bir ruh haline girmis. Bir dakika once aglamakta olan es ise kendi kotu sansina soyleniyormus ve; “O her olumlunun gectigi yoldan gecti. Benim iki, uc kucuk cocugum var. Ben olursem onlara kim bakacak?” demis.

Ogrenci her seyi gormus ve her seyi duymus. Hemen ayaga kalkmis ve ogretmenine; “Haydi gidelim, efendim. Ben sizi takip edecegim.” demis.

 
KRAL VE BILGE
 
Her gun bir bilgenin okudugu Bhagavata’yi dinleyen bir kral varmis. Her gun, kutsal kitabi acikladiktan sonra bilge krala; “Ey Kral, ne soyledigimi anladin mi?” diye sorarmis. Ve her gun kral ona; “Bunu once kendin anlasan daha iyi olur” diyormus. Bilge eve gidiyor ve; “Kral her gun neden benimle boyle konusuyor? Ben ona metinleri acikca anlatiyorum ve o bana, ‘Bunu once kendin anlasan daha iyi olur.’ diyor. Acaba ne demek istiyor?” diye dusunuyormus. Bilge duzenli olarak ruhsal calismalar yapiyormus. Birkac gun sonra sadece Tanri’nin gercek oldugunu ve onun disindaki her seyin- ev, aile, zenginlik, arkadaslar, san ve sohretin illuzyon oldugunu idrak etmis. Dunyanin gercek olmadigina ikna olunca ondan vazgecmis. Evi terk ederken bir adamadan su mesaji krala goturmesini istemis; “Ey kral, ben simdi anliyorum.”
 

BRAHMAN
 
TUZDAN BEBEK OKYANUSU KAVRAMAYA GITMIS
 
Bir zamanlar bir tuzdan bebek okyanusun derinligini olcmeye gitmis. Baskalarina suyun ne kadar derin oldugunu soylemek istemis. Fakat bunu asla yapamamis cunku suya girer girmez eriyip gitmis. O halde kim okyanusun derinligini soyleyebilir?
 
Brahman’in ne oldugu tarif edilemez. Insan Samadhi’de Brahman bilgisini kazanir, Brahman’i idrak eder. O hal icindeyken mantik durur ve insan sessiz hale gelir. O haldeyken insan Brahman’in dogasini tarif etme gucune sahip degildir.
 

SOZ GUMUS ISE SUKUT ALTINDIR
 
Bir adamin iki oglu varmis. Baba onlari Brahman bilgisini ogrenmeleri icin guruya goturmus. Birkac yil sonra cocuklar gurularinin evinden donmus ve babalarinin onunde egilerek onu selamlamislar.  Onlarin Brahman bilgilerini olcmek isteyen baba ilk sorusunu buyuk olan cocuga sormus; “Oglum, tum kutsal metinleri inceledin. Simdi soyle bana; ”Brahman’in gercek dogasi nedir?” Cocuk Brahman’i Vedalar’daki cesitli metinlerden alintilar yaparak anlatmaya baslamis. Baba hicbir sey soylememis. Sonra ayni soruyu kucuk cocuga sormus. Fakat cocuk sessiz kalmis ve gozlerini asagi indirmis. Dudaklarindan tek bir kelime bile cikmamis. Baba memnun olmus ve ona soyle; “Oglum, sen Brahman’i biraz olsun anlamissin. O kelimeler ile ifade edilemez.”.
 
 
O SAF RUH

Insan Tanri’yi gordugunde tum supheler kaybolur. Tanri hakkinda bir seyler duymak bir seydir ve O’nu gormek ise bambaska bir sey. Bir insan sadece duyarak yuzde yuz bir inanca sahip olamaz. Fakat eger Tanri’yi yuz yuze gorurse o tamamen ikna olur.

Sekilsel tapinma Tanri’yi gordukten sonra kaybolur gider. ;ste bu nedenle benim tapinaktaki ibadetim sona erdi. Ben Kali Tapinagindaki Tanri’ya tapiniyordum. Ve birdenbire her seyin Saf Olan Ruh oldugunu idrak ettim.  ;badet nesneleri olan sunak, kapi cercevesi- her sey O Saf Olan Ruh’tu. Sonra deli bir adam gibi etrafa cicekler savurmaya ve gordugum her seye tapmaya basladim.
 

TANRI’NIN NITELIKLERI

BUKALEMUN
 
Bir zamanlar bir adam bir ormana girmis ve orada agacin ustunde kucuk bir hayvan gormus. Geri donmus ve baska bir adama, bir agacin ustunde cok guzel kirmizi renge sahip bir hayvan gordugunden bahsetmis. ;kinci adam soyle cevap vermis; “Ben de ormana gittigimde o hayvani gordum. Fakat neden onun kirmizi oldugunu soyluyorsun? O yesildir.” Baska bir adam her ikisiyle de celismis ve onun sari oldugunu soylemis. Sonra baskalari gelmis ve onun gri, mor, mavi ve bunun gibi baska renklerde oldugunu soylemisler. En sonunda kendi aralarinda tartismaya baslamislar. Tartismayi sona erdirmek icin hep birlikte o agaca gitmisler ve agacin altinda oturmakta olan bir adam gormusler. Ona sorduklarinda adam soyle cevap vermis; “Evet, ben bu agacin altinda yasiyorum ve o hayvani cok iyi biliyorum. Tum tanimlamalariniz dogru. O bazen kirmizi, bazen sari, bazen mavi, bazen mor, gri ve bunun gibi renklerde gorunur. O bir bukalemundur. Ve bazen onu hic rengi yoktur. Simdi onun rengi vardir ve simdi onun rengi yoktur.”
 
Ayni sekilde, durmadan Tanri’yi dusunen insan O’nun gercek dogasini bilebilir, ancak o Tanri’nin Kendisini arayanlarina .esitli sekillerde ve niteliklerde gosterdigini bilir. Tanri’nin nitelikleri vardir ve ayni zamanda O’nun nitelikleri yoktur. Sadece agacin altinda yasayan adam bukalemunun cesitli renklerde gorundugunu ve ayrica onun renginin olmadigini bilir. Bos tartismalarla aci cekenler digerleridir.
 

BOYA TUPU OLAN ADAM

Dogal olarak su soru ortaya cikiyor; eger Tanri sekilsiz ise O’nun nasil sekli olabilir? Daha da fazlasi; eger O’nun sekli varsa neden pek cok sekli vardir?
 
Bunlar, insan Tanri’yi idrak edinceye kadar netlesmez. O farkli sekiller alir ve Kendisini arayanlarina farkli yollarla gosterir.
 
Bir adam bir tupte bir boya karisimi tutuyormus. Bircok insan ona gelip kumaslarini boyatiyormus. O musterilerine soruyormus; “Kumasinizi hangi renge boyatmak istiyorsunuz?” Eger musteri kirmizi istiyorsa adam kumasi tupe batiriyor ve; “;ste kumasiniz kirmiziya boyandi.” diyerek kumasi geri veriyormus. Eger baska bir musteri kumasinin sariya boyanmasini istiyorsa, adam kumasi ayni tupe batiriyor ve; “;ste kumasiniz sariya boyandi” diyormus. Eger musteri kumasinin maviye boyanmasini istiyorsa, adam onu ayni tupe batiriyor ve sonra; “;ste kumasiniz maviye boyandi.” diyerek veriyormus. Boylece musterilerinin kumaslarini ayni tupe batirarak cesitli renklere boyayabiliyormus. Musterilerinden bir tanesi bu durumu saskinlik icinde izliyormus. Adam ona; “Evet, kumasinizin ne renk olmasini istiyorsunuz?” diye sormus. Musteri ise; ”Dostum, kumasimi tupundeki boyanin rengine boya.” diye cevap vermis.
 

ONLAR AZ, COK AZDIR

Zengin bir adam usagina; “Bu elmasi pazara gotur ve degisik insanlardan fiyat al. Onu once patlican saticisina gotur.” demis. Usak elmasi patlican saticisina goturmus. Adam elmasi iyice incelemis ve; ”Dostum, ben bunun icin dokuz kilo patlican verebilirim.” demis. Usak ise; “Biraz daha fazla olsun, on kilo diyelim” demis. Adam itiraz etmis; “Hayir, ben zaten pazar fiyatinin ustune ciktim. Eger bu fiyat senin icin uygunsa onu bana verebilirsin.” demis. Usak gulmus. Efendisine gitmis ve; “Efendim, o bana sadece dokuz kilo patlican veriyor. Pazar fiyatinin uzerine ciktigini soyluyor.” demis. Efendi gulumsemis ve; “Simdi elmasi kumas tuccarina gotur. Diger adam sadece patlican ticareti yapiyordu. O elmas hakkinda ne bilir ki? Kumas tuccarinin biraz daha cok parasi vardir. Bakalim o ne kadar verecek.” demis. Usak elmasi kumas tuccarina goturmus ve; “Bunu alir misin? Bu elmas icin ne kadar verirsin?” diye sormus. Tuccar; ”Evet, iyi bir seye benziyor. Ben bundan guzel bir sus yapabilirim. Ben bunun icin sana yuz rupe verecegim.” demis. “Dostum”, demis usak; “biraz daha arttir ve ben bunu sana satayim. Bana en azindan bin rupe ver.” Tuccar ise; “Dostum, daha fazla israr etme. Ben pazar fiyatinin uzerine ciktim. Bir rupe daha veremem.” demis. Usak gulerek efendisinin yanina gitmis ve ona; “Dokuz yuz rupeden bir rupe bile fazla vermiyor. O da Pazar fiyatinin uzerine ciktigini soyluyor.” demis. Efendisi ise gulerek; “Simdi onu mucevherciye gotur. Bakalim o ne diyecek.” demis. Usak elmasi mucevherciye goturmus. Mucevherci elmasa bakar bakmaz; “Sana bunun icin yuz bin rupe veririm.” demis.

Herkes belirli bir mal icin kendi sermayesine gore fiyat verir. Herkes Bolunmez Olan SatCitAnanda’yi kavrayabilir mi? Sadece on iki Risi Ramacandra’yi taniyabilir. Herkes Tanri’nin Enkarnesini idrak edemez. Bazilari onun siradan bir insan oldugunu dusunur, bazilari onu kutsal bir insan olarak kabul eder ve sadece cok azi onu Tanri’nin Enkarnesi olarak idrak eder.

 
TANRI GULDUGUNDE
 
Tanri iki durumda guler. O, doktor hastanin annesine; “Korkma, kesinlikle cocugunu iyilestirecegim.” dediginde guler. Tanri gulerek Kendine ; “Ben cocugun hayatini alacagimi soyluyorum ve bu adam da onu kurtaracagini soyluyor.” der. Doktor, Tanri’nin Ustat oldugunu unutarak kendisinin ustat oldugunu dusunur. Tanri, iki kardes topraklarini bir iple bolup; “Bu taraf benim, diger taraf senin.” dediklerinde guler. O guler ve Kendine; “Evren Bana aittir fakat onlar su veya bu bolume sahip olduklarini soylerler.” der.
 
 
TANRISAL HALDEKI INSAN
 
VISNU HER YERDE
 
Hep Samadhi halinde olan ve kimseyle konusmayan kutsal bir adam varmis. Herkes ona deli gozuyle bakiyormus. Bir gun koyde yemek icin dilendikten sonra bir kopegin yanina oturmus ve yemek yemeye baslamis. Bu tuhaf goruntu etraftaki kalabaligi kendine cekmis cunku kutsal adam bir lokma kendi agzina bir lokma kopegin agzina koyuyormus ve boylece adamla kopek bir cift arkadas gibi beraberce yemek yemeye devam etmisler. Bazi izleyiciler kutsal adamin deli oldugunu dusunerek ona gulmusler. Bunun uzerine adam soyle demis;
 
                “Neden guluyorsunuz?
                Visnu Visnu ile oturuyor,
                Visnu Visnu’yu besliyor,
                Neden guluyorsun Ey Visnu,
                Her ne var ise o Visnu’dur.”
 

ILLUZYONLAR BENZERDIR
 
Cok ruhsal bir oduncu varmis. Bir gun cok mutlu bir ruya gorurken biri tarafindan aniden uyandirilmis. Adam bunun uzerine sinirlenmis ve ona soyle demis; “Neden beni uyandirdin? Ben ruyamda bir kraldim ve yedi oglum vardi. Hepsi de cesitli bilim alanlarinda egitim aliyorlardi. Ben ise tahtta oturup ulkemi yonetiyordum. Neden boylesine mutlu ve hos bir hali bozdun?” Adam soyle cevap vermis; “Fakat bu sadece bir ruya idi. Ne onemi var?” Oduncu sinirlenmis; “Git isine seni aptal! Sen benim kralligimin odunculugum kadar gercek oldugunu anlamiyorsun. Eger benim oduncu oldugum gercek ise kral oldugum da esit derecede gercektir.”

Vedanta’ya gore uyanik hayat ruyadan daha gercek degildir.
 

SRI SANKARA VE KASAP
 
Sankaracarya hic suphe yok ki bir Brahmajnani idi! Fakat baslangicta onda da farklilik duygusu vardi. Dunyadaki her seyin Brahman olduguna dair mutlak inanci yoktu. Bir gun banyo sonrasi Ganj’dan cikarken kucaginda etlerle gelen bir kasap gordu. Kasap elinde olmadan gecerken onun bedenine dokundu. Sankara sinirlendi ve bagirarak kasaba; “Sen ne hakla bana dokunuyorsun?” dedi. Kasap ise soyle cevap verdi.; ”Efendim, ne ben size dokundum ne de siz bana. Saf olan Gercek Ben ne beden olabilir ne de bes element ne de yirmi dort kozmik prensip.” Sonra Sankara kendisine geldi.
 
 
GURU

OT YIYEN ASLAN
 
Bir zamanlar bir disi aslan bir keci surusune saldirmis ve tam avlaniyorken orada dogum yapmis ve ardindan da olmus. Yavru aslan kecilerin arasinda buyumus. Keciler ot yedigi icin o da onlarla beraber ot yiyormus. Onlar meledikce yavru aslan da meliyormus. Sonra buyumus ve kocaman bir aslan olmus. Bir gun baska bir aslan ayni suruye saldirmis. Surunun icinde ot yiyen aslani gorunce cok sasirmis. Onun pesinden kosup yakalamis ve o anda ot yiyen aslan melemeye baslamis. Vahsi aslan onu suyun kenarina goturmus ve ona; “Suda gorunen yuzune bak. Ayni benim yuzum gibi. ;ste burada biraz et var. Ye onu.” demis ve onun agzina bir parca et sikistirmis. Fakat ot yiyen aslan eti yutamamis ve tekrar melemeye baslamis. Fakat sonra her nasilsa kanin tadini almis ve eti yemeye baslamis. Sonra vahsi aslan ona; “Simdi goruyorsun, seninle benim aramda bir fark yok. Benimle beraber ormana gel.” demis.
 
Iste bu sekilde bir gurunun inayeti biri uzerine indiginde korkuya yer kalmaz. O size kim oldugunuzu ve gercek doganizin ne oldugunu soyleyecektir.
 
 
EMIRLER
 
ILERI GIT!

Bir zamanlar bir oduncu agac kesmek icin ormana gitmis ve orada bir brahmacari ile karsilasmis. Kutsal adam ona; “Dostum, hep ileri git!” demis. Oduncu eve donerken kendi kendine sormus; “Brahmacari neden bana ileri gitmemi soyledi?” Birkac zaman gectikten sonra bir gun oduncu brahmacarinin sozlerini hatirlamis. Kendi kendine; “Ben bugun ormanin daha cok derinine gidecegim.” demis ve ormanin derinliklerine gittikce sayisiz sandal agaci ile karsilasmis. Bunun uzerine cok mutlu olmus ve eve bir at arabasi sandal agaci ile donmus. Onlari pazarda satmis ve cok zengin olmus.
 
Birkac gun sonra o kutsal adamin ileri gitmesini soyleyen sozlerini tekrar hatirlamis. Ormanin daha da derinlerine gitmis ve nehrin kiyisinda bir gumus madeni kesfetmis. Bu onun hayallerinin bile otesindeymis. Madenden gumus cikarmis ve pazarda satmis. O kadar cok para kazanmis ki ne kadar parasi oldugunu bile bilmiyormus.
 
Birkac gun daha gecmis. Bir gun kendi kendine soyle dusunmus; “Brahmacari bana gumus madeninde durmami soylemedi, hep ileri gitmemi soyledi.” Bunun uzerine nehrin diger tarafina gecmis ve bir altin madeni bulmus. Sonra; “;ste o bu nedenle bana ileri gitmemi soyledi.” diye bagirmis.
 
Birkac gun sonra ormanin daha da derinine gitmis ve orada yiginlarca elmas ve degerli mucevherler bulmus. Bunlari da almis ve zenginlik tanrisinin kendisi kadar zengin olmus.
 
Her ne yaparsaniz yapin, eger ileri giderseniz mutlaka hep daha ve daha iyi seyler bulacaksiniz. Japa sonucunda kendinizden gecebilirsiniz fakat bundan ruhsal hayata dair her seyi tamamladiginiz sonucunu cikarmayin. Calismanin kendisi asla hayatin hedefi degildir. Daima ileri gidin ve ancak o zaman fedakarca calismayi yapabileceksiniz.
 
 
YAPRAKLARI SAYMA, MANGOLARI YE
 
Iki arkadas bir meyve bahcesine gitmis. Onlardan birisi daha cok dunyevi bilgiye sahip oldugu icin, tum meyve bahcesinin degerini tahmin edebilmek adina oradaki mango agaclarini, yapraklari ve her bir  agacin verdigi mangolari saymaya baslamis.

Bunun yaninda arkadasi bahcenin sahibine gitmis, onunla dost olmus ve bir agacin yanina giderek bahce sahibinin istegi uzerine meyveleri koparip yemeye baslamis. Sizce ikisinden hangisi daha bilgedir? Siz mangolari yiyin! Bu sizin acliginizi doyuracaktir. Agaclari ve yapraklari saymanin ve hesap yapmanin ne faydasi var?
 
Salt entelektten olusan bos insan kendisini yaradilisin “neden” lerini ve “nicin”lerini ortaya cikarmaya calismakla mesgul ederken, alcakgonullu bilge insan Yaratan ile dost olur ve O’nun armagani olan sonsuz sevincin tadini cikarir.
 

BILGININ DE CEHALETIN DE OTESINE GIT!
 
Bilginin de cehaletin de otesine gidin, ancak o zaman Tanri’yi idrak edebilirsiniz.
 
Cok sey bilmek cehalettir. Egitimliligin verdigi gurur da cehalettir. Tum varliklarda Tanri’nin oldugu dair sarsintisiz inanc ise Jnana’dir, bilgidir. O’nu yakindan tanimak Vijana’dir, daha zengin bir bilgidir. Eger ayaginiza bir diken batarsa, onu cikarmak icin ikinci bir dikene ihtiyaciniz vardir. Dikeni cikardiginizda her iki diken de atilir. Cehalet dikenini cikarmak icin bilgi dikenini kullanmalisiniz, sonra hem cehaleti hem de bilgiyi bir kenara birakmalisiniz. Tanri hem bilginin hem de cehaletin otesindedir.
 
Bir zamanlar Laksmana Rama’ya; “Kardesim, Vasista gibi bilge birinin bile kendi oglunun olumune boyle aci icinde aglamasi ne kadar sasirtici.” demis. Rama ise ona; “Kardesim, kimde bilgi varsa, onda cehalet de vardir. Bir seyin bilgisine sahip olan pek cok seyin bilgisine de sahiptir. Isigin farkinda olan karanligin da farkindadir.
 
Brahman bilginin de cehaletin de, erdemin de ahlaksizligin da, temizligin de temiz olmamanin da otesindedir.
 

RUHSAL DEGERLERI DUNYEVI OLCULERLE DEGERLENDIRME!
 
Bir zamanlar yolun kenarinda derin Samadhi halinde yatan bir bilge varmis. Oradan gecmekte olan bir hirsiz onu gormus ve; “Bu adam bir hirsiz olmali. Gece bazi evlere girmistir ve bunun yorgunlugu ile simdi burada uyuyor. Polis simdi gelip onu yakalar. O nedenle ben bir an once kacmaliyim.” diye dusunmus ve hemen oradan kacmis. Biraz sonra oraya bir sarhos gelmis ve bilgeyi gordugunde; “Dostum, o kadar cok icmissin ki burada sizmissin. Ben senden daha ayigim ve asla sizmayacagim.” diye dusunmus. En sonunda oraya bir bilge gelmis ve yuce bir azizin Samadhi halinde yatmakta oldugunu anlamis, onun yanina oturmus ve onun kutsal ayaklarina kapanmis.
 
Iste bizim dunyevi egilimlerimiz de bu sekilde gercek kutsalligi ve tanrisalligi idrak etmemize engel olur.
 

TAVSIYELER
 
NE ICIN DUA ETMELI?
 
Tanri’ya dua ederken, sadece O’nun Lotus Ayaklari icin sevgi isteyin.
 
Rama Ahalya’yi lanetten kurtarirken ona soyle soyledi; “Ben’den bir dilek dile.” Ahalya ise soyle cevap verdi; “Ey Rama, eger bana bir dilek armagan ediyorsan, lutfen bir domuz bedeninde bile olsam daima Senin Lotus Ayagina meditasyon yapma istegimi yerine getir.”
 
Ben Kutsal Anne’ye sadece sevgi icin dua ettim. O’nun Lotus Ayagina cicekler sundum ve ellerimi kavusturarak; “Ey Anne, iste Sen’in cehaletin ve iste Sen’in Bilgin; her ikisini de al ve bana Sana karsi saf sevgi ver. ;ste Sen’in kutsalligin ve iste Sen’in serrin; her ikisini de al ve bana Sana karsi saf sevgi ver. ;ste Sen’in erdemin ve iste Sen’in gunahin; her ikisini de al ve bana Sana karsi saf sevgi ver. ;se Sen’in iyiligin ve iste senin kotulugun; her ikisini de al ve bana Sana karsi saf sevgi ver.”
 
 
BUYUK GERCEKLER
 
“ORADA” DEGIL “BURADA”
 
Bir zamanlar bir kus bir geminin direginde oturuyormus. Gemi Ganj’in agzindan okyanusun “kara sularina” dogru seyretmekteyken kus durumu pek anlamamis. En sonunda okyanusun iyice farkina vardiginda diregi birakmis ve karayi aramak icin kuzeye dogru ucmaya baslamis. Fakat suyun sonunu bulamamis ve geri donmus. Bir sure dinlendikten sonra guneye dogru ucmus. Orada da suyun sonunu bulamamis. Sonra nefes almak icin direge donmus ve bir sure daha dinlendikten sonra tekrar doguya ve batiya ucmus. Hicbir yonde suyun sonunu bulamadigi icin en sonunda tekrar geminin diregine oturmus.
 
Insanin aradigi sey onun cok yakinindadir. Fakat o yine de oradan oraya gider durur. ;nsan, Tanri’nin “orada” oldugunu hissettigi surece cahildir. O ancak Tanri’nin burada oldugunu hissettigi anda bilgiye ulasir.

 
FANATIZM CEHALETIN DIGER ADIDIR
 
Bir kuyuda bir kurbaga yasiyormus. O orada uzun zamandan beri yasiyormus. Orada dogmus ve orada buyumus. Ve o kucuk kendi halinde bir kurbagaymis. Bir gun denizde yasamis olan bir kurbaga o kuyuya dusmus.
 
Kuyu kurbagasi yeni gelene sormus; “Sen nereden geliyorsun?” Denizden gelen kurbaga cevap vermis; “Ben denizden geliyorum.” Kuyu kurbagasi sormus; “Deniz mi? Onun buyuklugu ne kadar?” Deniz kurbagasi cevap vermis; ”O cok buyuktur.” Kuyu kurbagasi ayaklarini uzatmis ve sormaya devam etmis; “Senin denizin gercekten cok mu buyuk?” Deniz kurbagasi cevap vermis; “O cok cok buyuktur.“ Sonra kuyu kurbagasi kuyunun bir ucundan diger ucuna sicramis ve sormus; “O benim kuyum kadar buyuk mudur?” “Dostum” demis deniz kurbagasi, “Sen denizi nasil kendi kuyun ile karsilastiriyorsun?” Kuyu kurbagasi emin bir sekilde devam etmis; “Hayir, benim kuyumdan daha buyuk bir sey olamaz. Hicbir sey bundan daha buyuk olamaz! Sen bir yalancisin ve ben seni buradan kovacagim.”
 
Her dar kafali insanin durumu da iste boyledir. O kendi kucuk kuyusunda oturup dunyanin kendi kuyusundan buyuk olmadigini dusunur.

________________
Tum haklar saklidir:
ISBN: 978-5-4493-3614-9